Beylikdüzü Mutlu Son

Beylikdüzü Mutlu Son

Kısacası birkaç gün

içinde beklendiği şekilde, Lord B’nin gelişine sabretmeye

gücüm kalmamıştı. Onu beklemedim de çünkü merak veya

inceliksiz şehvet yerine aşkın ta kendisi beni Beylikdüzü Mutlu Son yakalamışti.

Bu gözetleme sahnesinden iki gün sonra bir sabah altı yöreı

uyandım, yatak arkadaşımı derin uykusundan uyandırmadan

aşağı süzüldüm. Arka salonun açıldığı ve evde satın alan varken

çıkmamın yasaklandığı ufak bahçede birazcık temiz hava

almak istemiştim, tüm evde uyku ve sessizlik hâkimdi.

Salonun kapısını açtım ve yarı yarıya sönmüş ateşin başında,

bayanımın koltuğunda oturmuş, Beylikdüzü Mutlu Son bacaklarını da bir başka

koltuğa uzatıp uyuyakalmış genç bir beyefendi görünce

şaşırıp olduğum yerde kalakaldım. Büyük ihtimalle birlikte

içtiği düşüncesiz arkadaşları, sızınca onu orada bırakmışlardı

ve her biri bir kadın bulup gitmişti. Yaşlı patroniçenin

kendisini rahatsız etmeyecek ve sarhoş biçimde gecenin birinde

sokağa atmayacak kadar nezaketli olması yardımıyla evde

kalabilmişti. Yatakların hepsi dolu olmalıydı. Masada içki

âlemlerinden geriye kalan her zamanki dağınıklığın içinde

bir punç kâsesi ve oraya, buraya saçılmış bardaklar

duruyordu.

Beylikdüzü Mutlu Son

Bu uyuyan varlığa daha yakından bakmak için ilerlediğimde,

şaşkınlığım daha da artmıştı. Tanrım, neler görüyordum! Ne

aradan geçen seneler, ne de kaderimin iniş çıkışları o senedirım

aşkının izlerini asla silemedi. Evet! İlk tutkumun, büyülenen

gözlerime ilk görünüşünün anısını sonsuza dek taşıyacağım.

Şu an bu yazıları yazarken bile her şey dün yaşanmış gibi

ayrıntıları ile aklımda.

On sekiz, on dokuz yaşlarında sarışın bir delikanlı, başı

koltuğun bir kenarına yaslanmış halde duruyordu. Gayri muntazamdalgalı saçları, gözlerimin ve yüreğimin saplanıp kalması için

elbirliği eden tüm o erkekçe zarafeti ve gençliğin gül rengi

tazeliğini taşıyan bir yüzü gölgeliyordu. Zambak beyazının

gül pembesine karşı geçici bir zafer kazandığı, yüzünün

geceki taşkınlıkların yol açtığı solgunluğu ve bitkinliği bile

dile gelmez bir tatlılıktaydı. Nefis, uzun kirpiklerle Beylikdüzü Mutlu Son çevrili göz

kapakları kıpırtısızca duruyordu. Bu tarz şeylerin üzerinde, kusursuz

beyazlık ve pürüzsüzlükteki yüksek alnını süsleyen iki kaş,

dünyanın en hünerli ressamlarının elinden çıkmış gibi

görünüyordu. Ve bir çift kan kırmızısı dudak, sanki az önce

arı sokmuş şeklinde şişmiş ve bükülmüş haldeydi. Bu sevimli

uykucunun eldivenlerini almam için (Eski bir İngiliz

geleneğine göre, genç kız uyuyan bir erkeği öperse ondan bir

çift eldiven armağan alırmış) beni kışkırtır gibiydi fakat

utancımın engelleri çok daha güçlüydü.